ÇIRAK OLMAK

Nerede Kalmıştık?

Bilgisayarımın başına geçip yeni yazı için çalışmaya başlayacaktım ki yaklaşık görüşmeyeli dört ay olduğunu fark ettim.  Önce bir “Merhaba” demek istedim. Kısaca bu yoğun süreçten bahsetmek ve Nerede olduğumu anla(t)mak doğru olacaktır. Hazırsanız başlıyoruz…

İmalat odaklı bir yapıya evrilme amacımdan bahsetmiştim. Benim açımdan en uygun filizlenme zemini ANKARA olduğu için bu şehre taşındım. Eski patronum ile iş ortaklığı kurdum ve ofisine yerleştim. Resmi işlemleri başlatıp şirketimi kurdum. Muhasebecimi buldum. Kira sözleşmelerini yaptım. Eşyalarımı satın aldım. Sözün kısası çalışmam için gerekli olan ortamı minimum düzeyde oluşturmaya çalıştım. Bu döneme KURULUŞ diyebiliriz.

Haziran ortasında başladığım hareketli günlerim 1 Temmuz itibariyle resmi hale geldi. Kaşemi yaptırdım. 1 resmi 1 özel bankadan şirket hesapları açtırdım. Sermayemi hesaplara yatırdım.

İlk günler ESKİ TANIDIKLARDAN gelen işlere fiyat teklifleri vererek geçti. Yoğunluk hiç bitmedi. Bazı anlar oldu, sözleşme masasına oturduk. Hatta iki kez anlaşmaya da vardık fakat ikisinde de masadan kalktıktan sonra yaşanan gelişmeler bazen bizim bazen de işverenin vazgeçmesine sebep oldu. Şimdi ise henüz iş alamamış olsam da ilk işime çok daha yakın hissettiğim bir noktadayım.

Geçen dört aylık süreçten öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. Fakat öncesinde bu yazının da başlığı olan “ÇIRAK OLMAK” konusuna değinelim. Söz veriyorum… Çok fazla arayı açmadan diğer konuları anlatacağım.

Babalarımız “Sanayi Toplumu” içinde yetişmiş insanlardı. Birçoğu 18 yaşını görmeden çok önce çalışmaya başlamıştı. Çocuk yaşta yaşadıkları anıları dinlediğimizde daha çok yaptıkları işleri, sanayideki ustalarını ya da onlara bir şeyler öğreten insanları duyuyoruz. İlk kez karşılaştıkları, yaşayan ve üreten bir ortamın üzerlerindeki etkiyi dinliyoruz. Bazen de yorucu geçen günlerinin kaldırabileceklerinden fazla olduğunu anlıyoruz… Sanayi toplumunun ucuz iş gücüdür çocuklar. Neyse ki şimdi çocuk işçi yok. En azından o zamanlardaki kadar yok. Yaygın değil…

Eğitim sistemimiz de değişti tabi. İlk okuldan sonra okuyanın “MÜREKKEP YALAMIŞ” olarak nitelendirildiği ve hemen devlet memuru olabildiği fakat çoğunlukla iş gücü ihtiyacından dolayı okuma oranının düşük olduğu zamanlar geçti. Şimdi lise mezuniyeti minimum bir zorunluluk. Üniversite ise en azından ön lisans seviyesinde muhakkak olmalı… Lisan okuyan biri Yüksek yapmadan zaten duramıyor. Durursa bunca lisans mezunu arasından sıyrılması zor olacaktır. Doktora yapmış ne kadar çok kişi görmeye başladım bir bilseniz. Hepsi çok güzel gelişmeler… En azından okumaya itirazım olmaz, olamaz.

Ama bu yeni dünya düzeni bir takım sorunları ortadan kaldırsa da yeni sorunlar doğurmuş gibi… Biraz daha yakından bakalım…

O eski yıllarda ilkokul sonrası çocuklar bir yerlere ÇIRAK veriliyordu. İmkanı olanların çocukları yazları, imkanı olamayanların çocukları ise tüm yıl çalışıyordu. İşin ustası birinden bir işin temel esaslarını öğrenebiliyordu. Yerleri süpürüp, çay getirip ekstra ekstra küçük işler üzerine yıkılsa da para ve ürün üreten bu organizasyonun her yerine girip çıkabiliyordu. İşin erbabı birinin bilgisini alıyordu. Yaşı gençken, öğrenme becerisi yüksekken, enerjisi fazla, sorumluluğu azken, nefsi henüz “OLDUM” dememişken, öğrenebilme için gerekli tüm şartlara sahipken işi öğreneceği bir ortamda vaktini geçiriyordu. 18 yaşına geldiğinde en azından bir işi iyi derecede yapabilir oluyordu. Sonrası bu gencin imkanlarına, yeteneğine ve becerisine kalmış. Kimi fabrikalar kurar kimi atölye açar kimi de bir yerlerde işçi olur. Ama nihayetinde bu meslekten vaz geçmiş olsa da “İŞ YAPMAYI” ve “ÜRETMEYİ” öğrenir. Tabi ahlaklı ve ehil bir ustanın elinde yetişmişse, hayatın doğrularını da öğrenir; toplumun farklı katmanlarında yaşayan insanların hallerini de…

Günümüzde EĞİTİM yok. ÖĞRENİM var. Önce kitaplarda olan sonra da ÖĞRETMENLERCE derlenen, çoğu kez bir merkezden MÜFREDAT haline getirilmiş bilgilerin EZBERİ var. Sonuçta kişiye özel olması gereken ve ÇIRAKLIK kültürü ile sağlanan insanın gelişimi GENEL GEÇER bir hal almış durumda.

Bugün üniversite okuyan bir kişi 22-23 yaşında mezun olabiliyor. 18 yaşına kadar ders çalışmak dışında herhangi bir aktiviteye zaman bulamazken, 18-22 arasını ise üniversitede iş hayatından kopuk bir şekilde geçiriyor. 18 yaşına kadar “Öğrenme” ve “Deneyim Edinme” yöntemlerini geliştiremediği ve “Antisosyal” bir yaşam ortamına zorlandığı (Kentlerin yapısı, ailelerin korkuları, imkansızlıklar vb. sebepler) için 18 -22 yaş arasında sosyal eksikliğine odaklanıyor. Üniversite ortamı da kendisine diploma ile “ÜNVAN” vadederken tecrübe açısında bir arpa boyu yol aldırtmıyor. Peki ne oluyor. İşsizler içinde gençlerin ve üniversite mezunlarının oranı hızla artıyor:

Neden peki?

23 yaşında MİMAR yada MÜHENDİS olmuş biri artık AİLESİNDEN PARA İSTEMEZ. Çalışıp kendi ihtiyacını karşılamak hatta AİLESİNE DESTEK VERMEK ister. Ama bu insan diploma sahibi olsa da çok azı 23 yaşının gereklerini getirecek gelişimde. Birçoğu meslekle ilgili hiçbir bilgi sahibi değil. Bu durumda şirketler zor maddi koşullar altında tecrübeli kişilere yöneliyor. 23 yaşında iş bulamayan kişi 25 yaşından sonra iş aramak dahi istemiyor. 7 yaşından bu yana “OKURSAN OLURSUN” dedikleri hiçbir hayali gerçek olmuyor. Okuyor ama 16 yıllık uğraşının sonunda İŞSİZ kalıyor. “BARİ OKUMASAYDIM DA 18 YAŞIMDA ÇIRAK GİRSEYDİM ŞU ATÖLYEYE ŞİMDİ FİRMA SAHİBİ BİLE OLMUŞTUM” diyor. Geçen yıllarına üzülüyor. Sonuna Kadar Haklı. Ama ona iş veremeyen firma sahibi de haklı… Bu sistemsel bir sorun. Bu kişinin kendini tanıma çabasına girmemesinin bir sonucu. Bu (Simyacıdaki İfadeyle) Kişisel menkıbesini araması gerektiğini bilmeyen bir kişinin zamanın acımasızlığı karşısındaki durumu.

Benim hayatımda da tam bunlar oldu. Ama bir farkla: 2009 yılında işinin ehli bir kişi ile tanıştım. Mezuniyet sonrası yanında işe girdim ve iyi bir ÇIRAK oldum. Yıllar boyu karşılıklı sevgimiz de saygımız da hep sürdü. Ne zaman ihtiyacı olsa ben orada ÇIRAĞI olarak olmaya devam ettim. Bugün ayrı ayrı şirketlerimiz olsa da hala birlikte yol yürüyoruz. O da hep USTAM olmaya devam edecek.

İyi bir USTA bulun. İyi bir ÇIRAK olun. HAYATINIZI KAZANIRSINIZ.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir